IMAM Laiq Ahmed Atif
President Ahmadiyya Muslim Jamaat
Malta — [email protected]
Çeviri: Ziyahan Albeniz
Çeyrek asırdır pek çok kez “cihad” ve “terörizm” kelimelerini duyduk. Cihad ve terörizmi birbiriyle ilişkilendiren, hatta Islam’ın terör ve şiddeti teşvik ettiğini iddia eden pek çok kişi var.
Maalesef, aralarında müslümanların da olduğu pek çok kişi Cihad’ın, İslam’a inanmayanlara karşı yürütülen “kutsal bir savaş” olduğuna inanıyor. Bu manada bir cihad anlayışı kesinlikle yanlış; cihadın ihtiva ettiği gerçek manadan da oldukça uzaktır.
Malta’da terörle suçlananlar
Hamrun’da yaşayan Fil Dişi Sahilleri kökenli 32 yaşındaki bir adamın muhtaç insanları Avrupa’da “cihad” kisvesi altında terör eylemlerine teşvik ettiği suçlamasıyla mahkeme sevk edildiğni hep birlikte haberlerden okuduk. Polisin verdiği bilgiye göre zanlı, iltica etmiş, yalnız yaşayan, savaş mağduru ülkelerden kaçarak Malta’ya sığınmış insanları propagandası için hedef seçiyor.
Zanlının mahkemede, intihar saldırı gerçekleştirecek kişilerin cennette yerlerinin hazır olduğunu söylediği mesajları okundu. Mesajın muhatabı olan kişiler de “cihad”a gönüllü olarak katıldıklarını, eğer gerçekleştirdikleri saldırılarda hayatlarını kaybederlerse cennetin kendilerine müjdelendiğini belirttiler.
Barış, huzur ve teslimiyet
İzninizle daha başlarken şu noktanın altını çizmek istiyorum. İslam, barış, sevgi ve şefkat dinidir. Hatta “İslam” kelimesinin kendisi de; Arapça, selam, esenlik ve teslimiyet anlamına gelen “Salaam” kökünen geliyor. İslam bize yaratıcısı ile barışı, türdeşimiz olanlarla diğer insanlarla ve kendimizle barış içinde yaşamamızı emrediyor.
Dahası, İslam’daki tasavvuru ile yaratıcı, zalim ve nefret dolu bir ilah değil; kendisi sevgi ve merhamet, rahman ve rahim olarak tanıtan bir ilahtır. İslam’ın en temel ilkelerinde de Allah’ın sonsuz merhametli ve bağışlayan bir yaratıcı olduğuna iman etmek vardır. Kur’andaki her bir sure, İslam’ın kaynağı olan bu yaratıcının kendisini tanıttığı sıfatlarla başlar: Bismillahirrahmanirrahim – Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla.
Su ve ateş, aydınlık ve karanlık
Kelime anlamı dahi barış ve güvenlik olan bir din nasıl olur da terörizmi ve şiddeti emreder? Su ve ateş bir arada bulunabilir mi? Aydınlık ve karanlık bir arada olabilir mi? Gece ve gündüz, aynı anda söz konusu olabilir mi? İlkbahar ve sonbahar aynı anda yaşanabilir mi?
Nasıl ki su ve ateş bir arada olamazsa, İslam ve terörizm de birlikte anılamaz. Nasıl ki karanlık ve aydınlık aynı yerde olamaz ise, cihad ve terörizm de birbiriyle uyum içinde var olamazlar.
Bu yüzden İslam’da şiddet ve terörizmle ilişkilendirilebilecek hiçbir unsur yoktur; “cihad” kavramının da şiddet ve terörizmle ilişkilendirilmeye çalışılması yanlış ve “Bütün insanlara rahmet olarak gönderilen”(Enbiya:108) Hz. Muhammed’in öğrettiği İslam ile asla bağdaştırılamaz. Cihad kavramının bu çarpık ve sorunlu algısının tek sorumlusu, İslami terminolojiyi yanlış anlayan bu nevi insanlardır.
Tehlikeli doktrinler masum insanları canavarlara çevirir ve masumların kanının da sorumlusudur.
Ahmediye Müslüman Cemaati’nin kurucusu bu hususu en sarih haliyle, şöyle ifade etmektedir:
“Bu çağın Müslüman ilahiyatçıları [alimleri] tarafından anlaşılan ve yayılan cihat doktrini, tamamen yanlıştır. Güçlü vaazları sıradan insanları vahşi hayvanlara dönüştürmek ve onları insanoğlunun tüm iyi niteliklerinden mahrum bırakmak dışında bir şeye yol açamaz; ve böyle de olmuştur.”
“Ben kesin olarak biliyorum ki, böyle vaazlar yüzünden cehalet yüzünden cinayet işleyen, İslam’ın ilk dönemlerinde niçin savaşlara girmek zorunda kaldığını bilmeyenlerin günahlarının yükü, bu tehlikeli doktrinleri gizlice yaymaya devam eden ve bu kadar büyük can kayıplarına yol açan bu ‘alimlerin’ boyunlarındadır.”
Peki ya Cihad nedir?
Arapça bir kelime olan Cihad, asil bir amaca ulaşmak için mücadele etmek manasına gelmektedir. Bu anlamıyla “cihad” etmenin tek bir yolu değil, barışı yaymak ve tesis etmeye hizmet eden birçok yolu vardır.
İlk olarak şunu açıklamak isterim, din uğruna edilen mücadele, savunma için olmak kaydıyla, Cihad’ın biçimlerinden biridir, ama bu en büyük cihad değildir. Hz. Muhammed (sav)’ın yaşadığı dönemde “cihad” olarak bilinen mücadele politik bir mücadele değildi, daha çok savunmaya yönelik; dinleri uğruna zulme maruz kalan Müslümanları korumaya yönelikti.
Büyük cihad ise öncelikle kendimizi ıslah etmemizdir. Cihadın en büyük ve kamil formu daha iyi, kibar ve anlayışlı insanlar olabilmemiz için kendimizle mücadele etmemizdir.
Bu mücadelenin “büyük” olarak anılması, kendi bencilliğimize, gözü doymazlığmıza, şehvet ve diğer tüm nefsani arzularımıza karşı yapılan bir mücadele olmasıdır. Cihad bizden özdisipline sahip olmamızı bekler, böylelikle düşünce ve hareketlerimizde ahlaki bir kontrol geliştirebiliriz.
İkinci olarak, barış ve sevgi mesajını yaymak, sahip olduklarımızı ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak, toplumsal görev ve hizmetlerde yer almak “cihad” olarak kodlanan mücadelenin diğer biçimleridir.
Yaşam ve ölüm
İslam terörizmin tüm biçimlerine karşıdır çünkü nihayetinde terörizm masumların yaşamlarını kaybetmesi, kan dökülmesi, ekonomi ve altyapının zarar görmesiyle sonuçlanır.
Diğer yandan, İslam yaşam hakkını yüceltir ve şöyle der:
“Her kim, bir cana haksız yere kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” (Maide Suresi:33’üncü ayet)
Bu yüzden terörizmin ve cihad’ın ne olduğunu doğru ölçülerle tartmalıyız.
Terörizm insanların yaşamı hakkını elinden alır; fakat İslami anlamıyla cihad ise hem kendi, hem de çevremizdekilerin yaşamlarını iyileştirmenin bir yoludur. Terörizm baştan sona kötü bir yoldur; fakat cihad sadece ve sadece iyiliği emreder. Terörizm ölüm, cihad ise yaşam demektir.