Her gün alarmım en geç 7’de çalar ve 15 dakika sağa sola dönüp birkaç esneme hareketi yapar bazen de düşünürdüm; benim bu hayattaki İkigai’m ne diye?
Japoncada ‘İki’- hayat, ‘gai’-amaç demektir; hayattaki amaç gibi düşünebilirsiniz.
Neden hayattayım, yataktan kalkmak için motivasyonum ne, beni ne heyecanlandırıyor, neye yeteneğim var, bu hayatta beni en çok mutlu eden şey ne ya da bulabildim mi onu gibi sorular sormuyor musunuz kendinize?
Genelde cevaplar için hayatı ikiye bölüyoruz; emeklilikten önce ve sonra.
Geçen annemle epeyi güldük; mühendisliği bırakıp da ilk profesyonel iş hayatıma başladığımda çok zorlanmıştım, üniversite hayatım boyunca her şeyi rakam diliyle anlatırken sözel düşünce dilinin güçlü
olduğu insanlarla çalışmak etrafımda Çince konuşuluyor izlenimi vermişti. İlk ‘comfort zone’ umdan çıktığım zamandır, ilk yol ayrımım, ilk yolumun çatallaşıp seçim yaptığım.
Neyse, ilk haftam çok zor geçmişti ve anneme ‘emekliliğime ne kadar kaldı’ diye sormuştum; O da ‘bir haftası bitti’ demişti korkutmamak için.
Japoncada ‘emeklilik’ kelimesinin karşılığının olmadığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım, ama benim bütün hayallerim bu kelimeye bağlıydı o dönem. Mutlu değildim aksine hiç o kadar mutsuz olduğum bir dönem olmamıştı. Her gün ‘hayatım böyle mi geçecek’ diye soruyordum kendime, hatta sabahları yataktan çıkmak istemezdim, abartısız her gün sorguladım hayatımı. Önümde 30-35 yıl daha vardı bu soruyu soracak, yani minimum 35*12*365 =153.300 kere daha bu soruyu soracaktım kendime.
O zaman tek çare beni yeni güne mutlu, umutlu, heyecanlı, meraklı uyandıracak bir şey bulmaktı yani kendimi keşfe çıkmalıydım tam da ‘Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı’ kitabında bahsettiği gibi.
Ben de challenge’lar yarattım kendime, öğrenmeyi sevdim, keyfini yaşadım öğrendikten sonraki zamanın ve bunu da paylaştıkça çoğaldım, uzun uzun yolculuklara çıktım, hem kendi içime hem de
doğaya, dere tepe düz gittim, ilham veren insanlarla tanıştım, güzel kitaplar okudum, filmler izledim, hayat hikayeleri dinledim, hayal kırıklıkları yaşadım, yaşattım, başarısızlıklarım oldu, düştüm kalktım,
kahkahamla ünlü olduğum dönemlerim oldu, ağladığım da, ben olmayı seçtim, kendi olunca insan kendim gibi olanları çektim, sadece kahve içmelik arkadaşlarım olmadı hiç, kenarda tutayım da ilerde
lazım olur dostlukları da kurmadım, hep derindi mevzularımız bizim.
Bundandır sığ bir şey görünce orada kalamamam.
Yani iyi kötü ne varsa bırakmadım, en önemlilerimi sabit tutup değiştirdiklerim oldu, kümülatif ilerledim gerilediklerimle, hep bir şeyler buldum o yataktan çıkmak için. Bazen de çıkmadım, bu
duyguyu yaşamalıyım şimdi deyip mutsuzluğu da çok abartmamaya başladım. Çünkü mutluluğun da diğer 200 duygudan biri olduğunu bilenlerdendim ama yine de bir taraftan da arıyordum.
Derken kurumsal hayatı geride bırakıp kendi içine dönen, tüm vaktini yıllarca vakit ayıramadığı kendi ile geçiren bir yakınım depresyonun dibini gördüğü bir aralıkta kulağa küpe olacak cinste bir cümle
kurmuştu bana; ‘bir insanın mutlu olabilmesi için asgari bir can sıkıntısı olmalı’. Bu işi bırakarak mutlu olacağım hipotezini de yerle bir etmişti yıllar önce.
Bu arada can sıkıntısından kastettiği olumsuz bir durum değildi aslında fiziksel ve ruhsal doyduğu, doyarken de biraz yorulduğu hayat amacıydı. İşte -Japonların nasıl uzun yaşadığını- anlatan kitap da aynısını söylüyordu o arkadaşımla; İkigainizi bulun!
Kısa yolları yok bunu bulmanın, köşeyi dönünce de karşınıza çıkmıyor, ama çok da zor değil diyor kitap, hatta okurken aşağıdaki cümleler çok vurgulanıyor;
- ‘Ufaktan başlamak’,
- ‘Benliği bırakmak’,
- ‘Ahenk ve sürdürülebilirlik’,
- ‘Küçük şeylerden sevinç duymak’
- ‘Şimdi ve burada olmak’
Peki neydi bu uzun yaşayan insanların özellikleri?
- Doğal hareketlilik; maraton koşmak, ağır sporlar yapmak değil, daha çok doğada haftanın 2-3 günü yarımşar saat yürüyüş gibi düşünebilirsiniz.
- Amaç: Her sabah yataktan çıkmak için İkigaini bulmak
- Rahatlama: Meditasyon, dua, yoga yaparak ruhu ve bedeni dinlendirmek
- Yüzde 80 kuralı: Masadan yüzde 20 aç kalkmak, öyle 3 öğün ana, 3 öğün ara yemek gibi bir alışkanlıkları yok
- Sebze ağırlıklı ve az tuz ile beslenmek
- Sosyal ilişkiler
- Emekli olmamak; yani ne olduğundan bağımsız kendilerini mutlu edecek şeyi bularak üretmeye devam etmek
- Hayatı yavaşlatmayı biliyorlar ve her gün 1 kadeh kırmızı şarap içiyorlar.
Ayrıca bu insanların çoğu Mavi Kuşak bölgesinde yaşıyor ve bu bölgelerin ada olması adada yaşayan biri olarak tesadüf değil bence.
Peki sizin İkigainiz ne ve sürdürülebilir olması için ne yapıyorsunuz?