Yaklaşık 20 yıl önce özgürlüğümü ilan edip kendimle yola çıkmaya karar verdigimden beri göçebe hayatım hiç bitmedi. Fiziksel olarak çok kalsam da bir yerde, ruhum hep gezindi, bir yer bulamadı kendine, tipki kitaplarım gibi.
En çok da onların evsiz olması üzdü beni, hala da garip bir şekilde onlara karşı sorumluluklarımı yerine getiremediğimi derinden hissedip üzülürüm. Biryerlerde bıraktıklarımın bana küstüğünü hisseder, bir daha yanlarına gidemem terk ettigim icin suçluluk duygumdan. Kendimin parçalarını bıraktığım gibi onları da o yerlerden toplayıp mum ışıklarının altında kek kokusuyla karışsın istiyorum kitaplarımın kokusu. Elimi uzattığımda dokunabilmek, yanımda olduğu için şükran duymak, her ruh durumuma göre şekillenmiş dostlarımı gözlerimle buluşturmak isterdim küçük bir kız çocuğuyken el feneri yardımıyla battaniyenin altında yaptığım gibi. Bu çemberdeki döngü onlarla ebediyete kadar tamamlanmadan icimdeki o büyük eksiklik hiç bitmeyecek eminim. Geçenlerde gittiğim anne evimde birkaçıyla tekrar karşılaştık, bir de baktım ki yıllarca bit pazarlarından, antikacılardan topladığım minik eşyalarım da ayni ruh durumunda, onlar da evsiz yersiz yurtsuzlar. Ah bir de yaşlanmış 2. el kitaplarım. Hepsiyle biraz da olsa hasret giderip söz verdim bu sefer; çok yakında buluşacağız diye. Neden mi? Eskilerime kıyamam ben, sarıp sarmalarım, yanımda olmasalar da konuşurum, kahkaha atarım, ağlarım onlarla. Bazen de küserim ama barışmak icin hep bir sebep bulurum kendi icimde. Kötü duyguların hayatıma girmesine izin vermediğimden beri içimdeki sevgi selinin artması, herseyi olduğu gibi kabul edip olduğum gibi kabul edilme duygusu ile tanışmama vesile olmuştu yıllar önce. Duyguların bu denli derinligi, kimyası, beni alıp götürdükleri yerler, bende ne kadar kaldıkları, nerelere dokundukları, beni nasıl birine dönüştürdükleri hep çok merak uyandırıp etkilemiştir beni. O yüzden biriktirdiklerim hep çok degerlidir benim icin. En çok da kırık dökük eşyalar, yırtık ya da kopuk sayfaları olan kitaplar, kenarı çıtlamış seramikler, paslanmış metal eşyalar vs. Ayni Japon felsefesinde yer alan kusurların mükemmelliğini ortaya çıkarma sanatı gibi yani ’Kintsugi’.
Tanımsal olarak kırılan seramikleri, toz halinde bulunan altın, gümüş ve platin tozlar ile özel bir vernik yardımıyla yapıştırmak, onarmaktır. Ama bence bundan çok daha fazlası..
İnsan deneyimlerinde olduğu gibi eşyaların da bir anısal değere sahip olduğuna inanılır bu felsefede ve eşyaların varlığı insan hafızasının bir parçası olarak görülür. Kusurlardan kurtulmak değil, onları belirginleştirip hayatın anlamına derinlik ve zenginlik kazandıran bir değer olarak öne çıkarılması amaçlanılır. Aynı zamanda kırılan veya hasar gören eşyaların yerine yenilerinin konulması değil taşıdığı hatıralarla daha sağlam ve daha değerli bir şekilde var olmaya devam etmesine özel bir anlam yüklenir.
Tüm acı ve kayıplara rağmen bu acılardan daha kuvvetli, daha dirayetli bir şekilde kendini yeniden var etmenin de mesajını içinde taşır. Bu anlamda Doğu ve Batı edebiyatlarında çokça yer bulan küllerinden doğan ‘zümrüdü anka, phoenix kuşu’ efsaneleriyle de paralel bir anlamsal benzerliğine sahiptir. Kintsugi, hayatın hatıralarla ileriye yol aldığını ve geçmişin hatıraları izinde kaldığı takdirde hayatın yeni zenginliklerine erişilebileceğini vurgular. Nasıl ki bir insan hatıralarını çıkarıp atamayacaksa, ancak onlardan aldığı dersle ve inançla yeni ve doyumlu bir hayata yelken açabilecekse Kintsugi de kırılan parçaları bir araya getirirken işte bu bütünlüklü mesajı verir.
Ah biz de kırıldığımız yerlerimizden bantlar yapıştırsak, alçılarla, altınlarla kapatsak ve yeniden daha güçlü olarak varolmanın keyfini çıkarsak?
Herşeyin kusursuzluk üzerine kurulu olduğu -kusursuz vücut, kusursuz ev, kusursuz kıyafet, kusursuz insan gibi- bu günlerde kendimizi hiç bir duygu yüzünden yoruyoruz.
Kusurlarımızı oldukları gibi kabul etsek ya da en kırılan, en köşeli yerlerinden süsleyip sevmeyi denesek aynen hayatın geçici ve eksiklikler üzerine kurulu olduğunu kabul ettiğimizde yaşayacağımız o dinginleşme gibi?
Aldığın yara, ışığın sana akacağı yerdir.
Yaralarına sahip çıktığında ulaşacağın ışığın şiddetine inanamayacaksın..