31.9 C
Malta
Cumartesi, Ağustos 10, 2024
spot_img
spot_img

Neresi sıla, neresi gurbet?

İnsanı evinde hissettiren şey nedir? Evinizi eviniz yapan? İşte size göçmenlikte kendinize soracağınız ilk sorulardan biri!

İtiraf edeyim, ben insanın kendinden, özünden gelen bir şeylere olan ihtiyacının bu kadar da önemli olduğunu, yoksunluğunu yaşayınca fark ettim.

Malta’ya yerleşirken oturacağımız evi sadece fotoğraflarını görüp de kiralamış olsam da, bu beni pek rahatsız etmemişti. Detaylar üzerinde hiç durmamış, temel gereksinimlerimi giderebilecek her yerde  huzurla yaşayabileceğime inanmıştım. Duygusal olarak güvende olma ihtiyacını atlamışım. Çok da köşeleri olmayan benim gibi birinin bile, uzun vadede iyi hissetmek için, eski alışkanlıkların bir kısmını da olsa devam ettirebilmeye, güç almak için tanıdık, güvenli, kendine ait şeylere ihtiyacı varmış anladım.

Eviniz büyük ihtimalle en rahat hissedebileceğiniz, kaslarınızı bütünüyle koşulsuzca gevşetebileceğiniz tek yer. Eviniz kendinizi tam anlamıyla ifade edebildiğiniz belki de tek yer. Eviniz sizi gerçek anlamda yansıtabilecek, hayata gerçek imzanızı atabileceğiniz yer. Eviniz kendinize kavuştuğunuz yer.

Özellikle göçmenlik halinin başlarında, gün içinde size çok uzak, yabancı hatta belki anlamsız gelen ortamlarda  olmanın yorgunluğunu yaşayabilirsiniz. Ve eğer yeni eviniz artık size ait bir yer olduysa, yarattığınız konforlu alanda bir miktar zaman geçirmek bile sizi yeni güne motive edebilir.

Malta’da göçmen bolluğundan olsa gerek, kiralık evler eşyalıdır. Aslında yeni gelen için hızlı yerleşip adapte olabilmek anlamında büyük avantaj olan bu sistem, bir süre geçince rahatsız edebilir insanı. Benim ilk zamanlar eve yabancı hissetmeme sebep olan nadir şeyler, yazın terleten kışın üşüten ama nedense hâlâ bu adadaki kiralık evlerde pek yaygın olan deri koltuklarla oturma odasının ayna kaplı duvarlarıydı. Hiç de önemsememiştim. Zamanla ve ruhum ister istemez gurbetlik sıkıntılarını tatmaya başladıkça; küçük şeylerin ne kadar rahatlatıcı ya da itici olup insanın ruh halini bile belirleyebileceğini anladım, eşyaların “kusur” ları gözüme batmaya başlar oldu.

Kusur derken büyük düşünmeyin, kime-neye göre kusur olur ki; ben sadece alışıldık olmayanı kastediyorum. Örneğin kullanılmış eşya üzerinde yaşamak benim gibi bazılarımızın alışık olduğu şey değil. Benim için ilk gerçek meydan okuma; o koca mobilyaların, Allah bilir ne kadar zaman önce yerine yerleştirilmeden, altını bizzat benim temizleyememiş olmama, ve sonradan da mobilyayı çekersem elimde kalır korkusundan yine temizleyemememe rağmen, “acaba arkalarında nice tozlar vardır” diye vahlanarak geçen anlarımın yıllar geçtikçe azalması olmuştur.

Kiracıysanız burada, evle ilgili tüm ihtiyaçları ve hatta tamiratları ev sahipleri yoluyla giderirsiniz. Zaten Akdeniz’in ortasında öyle “hoop arayayım tesisatçı damlasın, 1 saate maruzatım giderilsin” diye bir olay yok. Her ev için elbette genelleyemem fakat tüm hafta sonu susuz, soğukta falan kalmanız mümkün olduğu gibi; ev sahibiniz yurt dışında yaşarken yerine işleriyle ilgilenen bir emlak şirketiyse Pazar mesaisi de yapmayacağından emin olabilirsiniz. Ana sigortanın atmasıyla elektriklerin kesildiği bir hafta sonu, bir dondurucu dolusu donmuş yiyeceği ziyan olmasın diye arkadaşın evine taşıyan aileden bildiriyorum.

Öte yandan, bilirsiniz bizim kültürümüzde her türlü ev eşyasının, dekorasyon modasının ve hatta işlevsel olmayan objelerin bile yeri büyük. Zira evde bol vakit geçiren bir toplumuz, ilişkilerimiz çok kaynaşık, misafir ağırlama kültürü zirvede. Oysa Malta da dahil bir çok ülkede eşyaya o denli önem yüklenmiyor. İnsanlar sosyalleşmek için evi pek kullanmadıkları gibi ailece bile ortak alanlarda bizler kadar vakit geçirmiyorlar. Mutfak alışkanlıkları deseniz, Türk mutfağının 1 öğünde gerektirdiği emek, eşya ve kap kacağı toplasanız sanırım batı ülkelerinde üç günlük toplam yemeği hazır eder, dondurucuya atar, oooh rahat eder ve kalan zamanınızda da oturur kitap falan okursunuz.

Ayrıca kiralık evlerin çoğu burada genelde Türkiye’de alışık olduğunuz konforu içermeyebilir. Sanırım bu noktada kendi evinde oturanlarla istediği gibi döşeyenleri ve lüks sınıfındaki kiralık evleri tercih edenleri hariç tutmalıyım; ortalama sayılacak kiralık evlerde geniş alanlar, bolca dolaplar, vs. beklemeyiniz… Sonuç olarak banyosunda derli toplu bir dolabın, duş içi rafın olduğu, ya da TV karşısına atılıvermiş tek kanepe yerine oturma grubu bulunan bir ev direkt lüks sınıfına girebilir. Ya da… örneğin havanın çok nemli oluşundan dolayı evlerde çamaşır kurutma makinası bulabilirken, bulaşık makinasına lüks muamelesi yapıldığını görebilirsiniz.

Her ne kadar sadeleşmek çok desteklediğim, göçmenlik vesilesiyle de gerçekleştirmeye başladığım bir şey olsa da; bir Türk ailesi olarak elbette o tek kanepeye sığamayıp, koşa koşa akşamları yayılacağımız ortamı sağlayacak ikincisini satın aldığımız doğrudur. Pişman değilim yine olsa yine yaparım. Nihayetinde yuvada hissetmeye çalışıyorsak bu kadarı hakkımızdır.

İşte o ikinci kanepe, mutfağımdaki Türk tipi çaydanlık, emaye saklama kabı, edindiğim bir kaç kırlentle vazo, aile resimleri falan gibi bir kaç küçük esintimin; benim elimden çıkmadığı çok belli olan, su damacanalarının ve hatta ayakkabılığın kurulduğu, oturma odasının görülmemesi umulan o köşesine karşı direnişi heyecanla devam ediyor. (Burada damacananın hiç de yaygın olmadığını, teslimat için de en az 4 tane almanız gerektiğini yoksa bilmiyor muydunuz?)

Demem o ki, siz azıcık kalıcıysanız, kendi eşyalarınızı alma konusu bir düşünmeye değer.

Yine de iyi düşünün çünkü birçok göç alan ülkede olduğu üzere, muhtemelen evle ilgili zaten yüksek giderleriniz olacak. Burada da, göçmenlerin ve turistlerin yaygın yaşadığı yerlerde malesef fahiş fiyatlı kiralar söz konusu. Bitmedi; arabanız varsa, küçücük Malta’ya fazla gelen nüfusun sonucu olarak sokaklarda günlük park yeri bulamayacağınızdan, büyük ihtimalle bir garaj da kiralamanız gerekecek. Ev sahipliği buralarda iyi para getiren bir sektöre dönüşmüş gibi, Türkiye’deki arsayı müteahhite verme durumuna benziyor.

Malta’da bir çok çeşit konutu değişik koşullarda ve yerlerde kiralayabilirsiniz. Benim bayıldığım iki katlı müstakil cumbalı klasik Malta evleri, ada genelinde en tipik ev olsa da, özellikle göçmen nüfusun yaşadığı ya da daha turistik olan kıyı bölgelerde apartmanlar da yoğunlaşmış durumda. Ancak tarihi mirası bozmamak adına, apartmanlar da eski binalar restore edilerek yapılıyor gördüğüm kadarıyla. Ev keyifçileri için çatı katlarında teraslar ve ya müstakil evlerde küçük de olsa bahçeler de oldukça yaygın.

Benim ilk evim, yazın her gece festivallerin yapılıp havai fişeklerin atıldığı, denize sıfır çok işlek bir caddede olduğundan olsa gerek; ilk yılımız şıp diye geçip gittiğinde çok yorgun hissettik ve aynı şehirde ara sokaklardan ev bakmaya başladık. Bir yandan da, aslında arka bahçesinde çamaşır asarken çok yakınımızdaki büyük kilisenin ritmik çan seslerini dinlemeyi seven ben; ev sahibi şirketin tesisatçısına, banyoya ziyaretleri sıklaşan hamam böceklerinin içeri nasıl girebildiğini tespit ettirmek ve duvarlara dolgu yaptırmakla uğraşırken, diğer taraftan evin içindeki muhtelif deliklerden evi karınca basacağını bilemezdim elbet.

Evet tarihi dokuyu korurken binalar eski kaldığından, eğer düzenli bakım yapılmıyorsa, tesisatından tutun da iç döşemelerine kadar bazı şeyler elinizde kalabiliyor, musluklardan akan paslı sulardan saçlarınız da nasibini alabiliyor mesela.

Yeni evimize geçişle beraber, Malta’da hamam böceğinden kaçış olmadığını da çok geçmeden anlamış olduk. Zira artık bizim zannettiğimiz evde, bizden önce kendi konfor alanını ilan etmiş olan ve her delikten karşımıza çıkan bir gruptan kurtulmak için kısa aralıklarla dört kez ilaçlama yaptırdık. Sabır eşiğim ve genel olarak kişisel gelişimim konusunda hamam böceklerinin muazzam katkısını asla yadsıyamam.

Zannetmeyin ki göçmenlik halinde ev mevzusu salt olumsuz detaylarla dolu; hayır fakat alışık olmadığınız detaylarla. En size ait olacak yerde -evinizde- bile, size farklı, yabancı, garip gelebilecek, sizi zorlayabilecek, hangi ülkeye giderseniz gidin örneklerini yaşayabileceğiniz…

Evet daha zor; ama yine de yaşadığımız yeri, kendi esintilerimizi katarak bizim için konforlu hale getirmek ve yuvada hissetmek, yine bizden başka kimsenin elinde değil.

Nerede olursanız olun, gerçek bir eviniz varsa gurbette değilsiniz aslında.

Ve evinizde olduğunuz her yer sizin sılanız.

Her neredeyseniz, sılanızı yaratın ve güvenle kalın…

Son Haberler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz