Site icon Malta Haber

Yalnızlığınızı seçtiniz mi yoksa zorunda mı kaldınız?

Bir sorun bakalım kendinize, ama samimiyetinizle cevaplayın ‘yalnız kalmak istiyor musunuz’?

Yine bir podcast dinledim ve Corona döneminde içine düştüğüm, hatta hala zaman zaman varlığını hissettiren bu duygumla ilgili sorularıma cevaplar buldum. Biraz Serdar Kuzuloğlu’nun podcastinin özeti gibi olacak ama sizlerle paylaşmasaydım vicdan azabı çekerdim kesin, çünkü bu duygunun içine aldığı herkes bu nimetten nasiplenmeli, özellikle bu virüs döneminde.

Evet konumuz yalnızlık; seçmişsin, zorunda kalmışsın, iyi birşeymiş, kötüymüş, gerekliymiş, değilmiş hepsinin üzerinden geçeceğiz.

Öncelikle Ekvador ülkesinde mutluluk bakanlığının olduğunu biliyor muydunuz? Ya da mutsuzluk bakanlığının İngilterede olduğundan haberiniz var mıydı? Hatta çok şaşırtıcı; İngilterede yaşlılar arasında yapılan bir araştırmaya göre son 1 aydır kimse ile görüşmeyen 200 bin yaşlı var, toplamda da 9 milyon yalnız insan. Yani bir nevi işkence, yani tecrit. Tabi bunun en büyük sebebinin teknoloji çağında olmamızın yansımaları olduğu düşünülüyor. Yani insanlar fiziken görüşme yerine internet ortamında görüşmeyi daha çok tercih ediyor. Bu sebeple yalnızlık internet üzerindeki en büyük payda. Hatta dikkat ettiyseniz online ingilizce konuşma sitelerinde çoğunluk yaşlı ve konuşma gereksinimlerini buradan karşılıyorlar. Yani tecritten kaçıyorlar…

Diğer konu ise yalnız kalmamız sistem tarafından istenmiyor çünkü takip zorlaşıyor; yani hükümetler, tarikatlar, işyerleri insanların grup şeklinde yaşamalarını istiyor, bireyselliği öldürmek istiyorlar. Plazalara bir bakın, artık neredeyse tüm işyerleri açık ofis, WC’ ler bile paravanlarla kapatılıyor, duvar yok. Aynı şekilde ortalama süresi 15 sene olan okullar da insanları sistemde birlikte tutmanın diğer yolu, dinler, tarikatlar gibi.

Ayrıca, gün geçtikçe sosyal medyada takipçi sayımız artıyor ama fiziksel yalnızlığımız büyüyor. Neden fiziksel görüşmeye ihtiyaç duyuluyordu; havadis takası ve birbirimizden akıl almak için ama artık fiziksel olarak biraraya gelmek için o kadar az sebebimiz kaldı ki. ‘Her’ filmi de bu konuyu ele alan bir film, fiziksel olarak görüşmek yerine yapay zeka ile görüşüyordu ana karakter. Düşünsenize telefonun/bilgisayarın ucundaki insan gibi bütün ihtiyaçlarınızı giderebileceğiniz biri ve size asla sorun çıkarmıyor. Görüldüğü gibi teknoloji çok büyük bir açığı kapatıyor; yalnızlığı.

Bir bakın instagram sayfanıza; bilimsel olarak max 105 kişi ile arkadaşlık ilişkinizi yönetebilirken yine de takipçi sayınız artsın istiyorsunuz ama onlarla arkadaş olmak istemiyorsunuz. Ayrıca bu kalabalıklardan taleplerimiz var, hep birşeyler istiyoruz onlardan; yeni aldığınız elbisenizle çekindiğiniz fotoğrafı beğensin istiyorsunuz, ilgi hoşunuza gidiyor. Ama hiç diyor musunuz ‘instagrama gireyim de bir arkadaşımın derdine ortak olayım, onu bir konu cesaretlendireyim’ : hayır! Ama fiziksel görüşmede bunları yapıyorsunuz. 

Türkiye gerçeklerine gelelim; ortalama bir Türk insanı yalnız zaman geçirmez, bu zamanı da öncelikli olarak aile ile geçirir. 

Türkçede bir kelime birden çok anlama geldiği için yalnızlık kelimesi bu sebeple biraz kafa karıştırıcı, bakın şu iki cümleye;

– çok yalnızım, delirmek üzereyim,
– beni biraz yalnız bırakın, düşünmem gereken şeyler var.

İlki tercih edilmemiş diğeri de ihtiyaç duyulan yalnızlık.

Peki yalnızlık kötü birşey mi?

Benim de çok sevdiğim Arthur Schopenhaur’un sözüyle devam ediyordu konuşmasına ‘insanın bu dünyada yalnızlık ya da bayağılıktan birisini seçmekten başka çaresi yok’

Bayağılığnın kökeninde kalabalık vardır.

Yapılan bir deneyde 500 şempanzeyi bir araya getirmişler ve çok büyük bir kaos çıkmış. 500 insanı biraraya getirdiklerinde bir sürü fikir ortaya çıkmış ama yaratıcılık eksik kalmış. Yaratıcılık için inziva gerekir, yani seçilmiş yalnızlık.

Tercih edilmiş ve gerçekleştirilebilinmiş yalnızlık bir ayrıcalıktır, yani yalnız kalabilmek istediğinde kalabilen, bu süreyi verimli bir şekilde değerlendirebilen ve bunu bitirmek istediğinde sosyal hayatına dönebilen insan bu çağda mutlu olmak için ihtiyaç duyduğu büyük bir hazineye sahiptir zaten.

Huzuru, mutluluğu kalabalıklarda bulmak zordur. Düşünmek ancak yalnız kalınabildiğinde yapılabilen bir eylemdir.

Peki emekli olan insanların mutsuzluğu, yalnız kaldıkları için ölümlerinin yaklaşması gerçeği? Emeklilikle birlikte göçüp gidenlerin oranı o kadar yüksek ki, nedeni ise tek sosyal ortamlarını işyerindeki insanlara göre kurmaları. Emeklilikle birlikte bu sosyal ortam ellerinden alındığında artık zihinleri bedenlerini kapatmaya başlıyor. Bu yüzden zorunda kalınmış yalnızlığı yaşamamak için yalnız kalmayı yönetmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Ayrıca yalnızlığın bir sorun olduğu mentalitesinden çıkmak gerekiyor. Aksine bunu yaratıcılığı körükleyen bir fırsat olarak görmek gerekiyor, kaçınmamız gereken bir şey olarak değil. Sanat bile yalnızlığa ihtiyaç duyar, yeni için yalnız kalmak kaçınılmazdır.

Bir de yalnızlıkla tüketim arasındaki ilişkinin farkına varıp, tüketim uzağına düşmemek gerekir. Çünkü yalnızlık karşısında tüketim özendiriliyor; psikoloğa git, ilaç al, kitap al, tatil al, hep bir al serisi..

Bence sadece ‘meraklı olmak’ bile bu hayattaki mutluğun, yalnız kalmamanın en büyük anahtarı. Çünkü sizi öğrenmeye, sorgulamaya, okumaya, araştırmaya yönlendiriyor.

Bu sebeple elinizin altına bir kitap koyun bakalım neler hissedeceksiniz zorunda kalınmış yalnızlığınızı yaşarken? 
Tercih edilmiş yalnızlığa olana dönmesini sağlayabilir belki?

Yazmayı bu yüzden seviyorum; yazarken farkında olmadığınız şeyler ortaya çıkıyor; Corona döneminde yalnızlık hapsine düşmemin sebebi virüs dışında bir şey öğrenme isteğimin olmamasıymış, bunu şuan çok net görebiliyorum.

Şimdi tekrar sorun aynı soruyu kendinize; içinizde bulunduğunuz yalnızlığı siz mi seçtiniz, yoksa zorunda mı kaldınız?

Exit mobile version