Malta Haber’den tüm okuyucularımıza merhaba. Bendeniz Gökhan, bana ayrılan köşemden sizleri selamlıyorum. Sizleri uzun bir kültürel farkındalık yolculuğuna davet ediyorum, elimden geldiği kadarıyla da her hafta farklı bir konu üzerinde bir “farkındalık kıvılcımı” yaratmaya çalışacağım.
Bugünlerde dünyanın hemen hemen her köşesinde “politik Latin Amerika rüzgârları” eserken, Arjantin’deki seçimleri kazanan Javier Milei ile birlikte Arjantin de birçok açıdan farklı bir patikaya girmiş bulunuyor. Fakat Arjantin’in yanında, Güney Amerika kıtasındaki en büyük ticaret ortağımız ve güçlü tarihsel bağlarımız bulunan Brezilya’yı da es geçmemek gerekiyor!
Brezilya; 213 milyon kişilik dinamik nüfusuyla (2021), verimli topraklarıyla, São Paulo ve Rio de Janeiro gibi Güney Amerika kıtasının finansal ve ekonomik açıdan lokomotif şehirleriyle kıtanın en önemli ülkesi olarak sahne almaktadır. Günümüz şöyle bir yana dursun; Brezilya, tarihe baktığımızda da günümüzden farksız ve farkında olmadan sıkı sıkıya bağlandığımız bir Amerika ülkesi olarak karşımıza çıkıyor.
Brezilya; 19. yüzyılın ikinci yarısında tarım potansiyelini (özellikle 19. yüzyılın altın olarak tanımlayabileceğimiz kahve) geliştirebilmek adına Avrupa, İskandinavya ve Orta Doğu bölgelerinden aldığı göçlerle birlikte, ilgili yüzyılda dünyanın altıncı büyük ekonomisi pozisyonunu sağlamlaştırmaya çalışarak günümüzde de ilk on ülke arasında kalmayı başarmış. Brezilya ile Osmanlı Devleti ile ilişkileri özelinde incelendiğinde ise; 5 Şubat 1858 tarihli Osmanlı-Brezilya Dostluk, İkamet, Ticaret ve Seyr-i Sefâin Antlaşması ile birlikte iki ülke arasındaki ilişkiler gelişme göstermeye başlamış ve bu antlaşma iki devlet arasındaki mihenk taşlarından bir tanesi olmuştur.
Osmanlı’dan Brezilya’ya göçler, 19. yüzyılda gerek büyük çoğunluğu Bilâdü’ş-Şam (günümüzde Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin) bölgesinden olmak üzere yaklaşık 105.000 Osmanlı vatandaşının bölgeye göçü (muhtemelen bu sayı daha fazla), buna karşılık Brezilya kralı II. Pedro’nun (1825-1891) 1875 yılında İstanbul, Suriye ve Kudüs ziyaretleri ve 1876 yılında bu ziyaretten duyduğu memnuniyeti anlatan mektubu bu ilişkileri perçinleyen olaylardan birkaçı olmuştur. Göç eden Osmanlı vatandaşlarımızın çoğu Arap kökenli olsa da, Osmanlı pasaportuna sahip olmalarına binaen Brezilya ve hatta diğer Güney Amerika ülkelerinde “Turco / El Turco” olarak isimlendirilmişlerdir.
Diplomatik ilişkilerin yanında çok ilginçtir ki, iki Osmanlı gemisinin Basra Körfezi’ne gitmek üzere yola çıkması ve sonrasında fırtınaya yakalanarak Brezilya sahillerine uzanmasının hikâyesi de bizlere bölge hakkında harika iki adet seyahatnâme kazandıran vakıâlardan bir tanesi olmuştur. Bu gemilerin içerisinde din görevlisi olarak bulunan ve ardından Brezilya’da gönüllü olarak birkaç sene yaşamış olan Osmanlı vatandaşı Abdurrahman Bâğdadi’nin kaleme aldığı “Brezilya Seyahatnamesi” ve yine bölgeyi görme şansına sahip olmuş Mühendis Faik’in “Seyahatnâme-i Bahri Muhit” adlı eserleri bölge hakkında önemli yere sahip iki eserdir. Ayrıca, Bursa korvetinin süvarisi Kaymakam Ahmed Bey’in raporu da yine kayda değer dökümanlardan bir tanesidir. Bunun yanında, bölgeye göç etmiş Osmanlı vatandaşlarının çıkardığı gazeteler de bölgede yaşayan Osmanlı vatandaşlarının fikir hayatları hakkında önemli kaynaklardan olmuştur.
Mehmet Temel’in “XIX. ve XX. Yüzyılda Osmanlı Latin Amerika İlişkileri” adlı eseri de mühim bir Türkçe başvuru kaynağıdır. Kitap, Osmanlı arşiv belgeleriyle desteklenmiş ve sadece Brezilya değil, hemen hemen tüm Latin Amerika ülkeleri hakkında Osmanlı arşiv belgelerine dayanan kuvvetli malûmat içermektedir. Enstitü bazında ise Ankara Üniversitesi’ne bağlı “Latin Amerika Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi” önemli çalışmalar, yayınlar ve sempozyumlar düzenlemektedir.
Bu hafta köşemizden şimdilik bu kadar, haftaya kaldığımız yerden görüşmek üzere!