Göçmen olarak hangi ülkeye giderseniz gidin, ilk zamanlarınız sıkıntılı geçecektir. Ses çıkarmadan temkinle yürümeyi tercih edeceğiniz ilk günlerde; adına bir tür kimliksizlik, belki köksüzlük bile diyebileceğimiz o garip şeyi hissedebilir, elinizi kolunuzu nereye koyacağınızı bilemeyebilirsiniz.
Zamanla, gittiğiniz yerin olumlu – olumsuz karakteristik özellikleri kendini belli etmeye başlar. Siz de, çetin ceviz değilseniz tabii ?, çok da uzun olmayan bir süre sonra, insan evladının enn tipik özelliği olan uyum sağlama ve hayatta kalma işlevlerini çoktan gerçekleştirmiş buluverirsiniz kendinizi.
Malta’ya göçmen olarak gelmek benim için iyisiyle kötüsüyle dopdolu bir deneyimdi. Eşim bizden önce gitmiş, çalışmaya son hız başlamış, evimizi biz gelmeden tutmuştu. Denize 30 mt uzaklıkta şirin bir daireydi, en turistik kentlerden birinin çok hareketli ve merkezi bir caddesindeydi. Sıkı bir sigara bağımlısı olduğum o zamanlar, balkon manzarasını kötü emellerime az alet etmedim elbet.
İtiraf edeyim koca bir sanayi şehrinin her çeşit kirliliğinden sonra denize uzuuun uzun bakıp gözlerimi dinlendirebilme şansı, bende buldumcuk etkisi yarattı bir süre. Harika bir yere geldiğim için ne de şanslıydım değil mi? Detaylı ev temizliğini saymazsak, ilk haftalar tatildeyim sanrısı bile yaşadım. Denize girmek an meselesiydi, en güzeli kızımı oyalamakta hiç zorlanmıyordum. Birkaç saatlik ev işinin üstüne, Malta’nın nemli sıcağıyla kavrulmuş halde caddenin karşısına geçip, cısss sesini duyarak denize atlayıp birkaç saat dinlenebilmek Şam’da kayısıydı.
Maltada sahil şeridinde oturuyorsanız kapınızın önünden denize girersiniz, çünkü kimse plaj aramaz burada; denize kıyısı olan her yerden, şehrin göbeğinden bile denize girilir.
Ah, bir de Malta’da kimse evini bir Türk gibi temizlemeyebilir! Genellemeleri, ötekileştirmeleri sevdiğimden değil; 3 yıl sonunda hoşgörü – empati, şefkatten yana ne varsa deneyip yanılıp ikna olduğumdan konuşuyorum. Yeni gireceğiniz bir evde detaylı bir temizliği belki zaten göze almışsınızdır. Gel gelelim, benim ikinci evimde yaşadığım gibi, gardırob üstünden dökülecek topaklanmış toz yağmuru ya da mutfak mobilyasının altını kendi mahallesi zannedip yuva yapmış, hatta sizi haraca bağlamak üzereyken bulacağınız hamam böceği ailesi sizin için alışıldık olmayabilir.
Sözün özü, ilk bir kaç haftamız tanışma ve adaptasyonla geçerken günlerimizi, derin derin temizlikler ve eşimin işi dışında, deniz, gezinti ve keşiflerle doldurmaya çalıştık. Her adımda plaj, restoran, bar ve eğlence yerleriyle dolu bu küçük ve sıkışık ülkede ev dışında vakit geçirmek şimdilik kolaydı. İlk haftamızda utanmadık turist gibi sightseeing turuna bile katıldık.
En gezilesi yerlerden başkent Valetta, karakteristik mimarisi ve Malta tarihinden izleriyle gerçekten göz alıcı. Sadece Valetta değil, Maltanın genelinde de – diğer Avrupa ülkeleri gibi – tarihi değerlerin korunması çok önemseniyor ki, bizim betonlaşmış şehirlerimizden alıştığımız yepyeni binalarla hiç de sık karşılaşmazsınız, fakat her iki sokaktan birinde bir restorasyon görebilirsiniz. Yeri gelmişken, Maltanın neredeyse tüm mimarisi eski tip meşhur sarı Malta taşından ibaret olup, cumbalı şirin evlerle dolu tini mini sokakları ve elbette ihtişamlı kiliseleri seyirliktir.
Derken biz böyle geze dolaşa, daha doğrusu mecburen Malta Identity, yani göçmen ofisiyle de tanıştık. İlk tecrübemiz o kadar da kötü değildi. Çok kalabalık olduğu, önünde saatlerce beklendiği bilinen ofisin kapısına sabah 6.30da dikildik. İlk sıralardan içeri girmek istiyorduk, zira eşimin pek yoğun olan işinden uzun süre ayrı kalması ailemiz için görülmemiş şeydi, hatta olacak şey miydi ya hu? Sonuçta uykusuz ama öğlene kadar kart başvurularımızı yapmış pek muhteşem insanlardık. Ancak bu pek sevgili devlet kurumuyla ilgili maceralarımız tabiiii ki henüz bitmemiş olup (!) , bu satırların çıkmasına vesile olanın da bizzat kendisi oldığunu söylemeden edemiyorum şu an ben!..
Bir başka sevgili kuruma geçelim; kızım için okula kayıtta gecikmemek adına daha Türkiye’deyken Eğitim Bakanlığı’na yazmış ve başvuru için atılacak adımları öğrenmiştik. Hemen yola koyulunca kısa zamanda kaydı yapıldı. Avrupa vatandaşı olmadığımız için bizden alınan ilk dönemlik eğitim ücreti, oturum kartlarımız çıktığında adımıza çek yazılarak iade edildi. Çekin yanlış düzenlenmiş olması, bozdurmaya başvurduğumda geri iadesi, tekrar bakanlığa yapılan başvurum, yeniden beklenen bir 2 ay daha, vs şirin ayrıntılar bunlar..?
Her iki kurumda da işlerin yavaş ve bazen zorlayarak ilerlemesi, bürokrasinin bir çok noktada hala manuel yürütülmesi, bizi şaşırtmış ve şimdiden hayal kırıklığına bile uğratmıştı.
Bizim için büyük değişikliklerden biri otomobilsiz oluşumuzdu. Memlekette ağır taşımamak için arka sokaktaki markete bile araçla giden biz, özel aracın eksikliğini sadece toplu taşımanın yetersizliğini fark ettiğimizde duyacaktık. Küçük bir yerde her ihtiyacını yürüyerek görebilmek, günlük hayatta araç ihtiyacı duymamak, ve düzenli yürüyüşü hayatımıza katabilmek bizim için inanılmaz bir avantaj ve özgürlüktü.
Bir özgürlükle daha tanıştık; alım gücü kuvvetli bir para cinsinden gelir sahibi olmak. Her ne kadar ilk günlerde ben, her deneyimsiz Türk göçmen gibi, domatesi bile alırken fiyatını TLye çevirmeye kalksam da; 3 gün vahlanmanın ardından becerip de zihnimi ele geçirdim ve kazandığımız para cinsinden harcadığımızı idrak ettim de duruma adapte olup dondurma bile yedim. ?
Tıpkı dondurmada olduğu gibi, Malta yemek kültüründe de İtalyanın etkisi çok belirgin olup tavşan eti de çok yaygındır. Çok fazla yöresel çeşitlilik mevcut değilse de, Malta’ya özgü en bilinen tat yağlı ve gevrek bir börek olan patizzidir. Türkiye’de simit neyse Malta’da pastizzi odur, her köşe başında bulursunuz.
Bir ama koymak zorundayım buraya, beni çok hayal kırıklığına uğratan bir konuydu çünkü; o güzelim sokaklara yakışmayan çöp yığınları ve köpek kakaları! Malta’nın her bölgesi değil, ancak bizim de bulunduğumuz, hem göçmenlerin hem turistlerin yoğun olduğu kuzey tarafında sokakların durumu buydu malesef. İnsanlar toplama günlerinde kapı önlerine ev çöplerini bırakırlardı. Evcil hayvanların sahipleri tarafından temizlenmemiş dışkıları eşlikçi olurdu. Hal böyle olunca, ilk günlerde kafamdaki Avrupa algısını bile sorgulamıştım.
Konu hala nöronlarımca popülerliğini yitirmiş de değil.
Ben bir çok ilkimi Maltada yaşadım. Geldiğimde ununu elemiş eleğimi asmıştım oysa ki. Çoktan eğitim hayatını tamamlamış, 10 sene kurumsal sektörden nasibini de almış, kariyer falan dinlemeyip gözü dönmüş ve istifasını vermiş 36 yaşında bir anne olmama rağmen üstelik..
Şimdi bakıyorum da.. göçmenlik hali insanı güvenli alanından hızla uzaklaştırırken; hiç de hafife alınmayacak, dönüştürücü derslerle dolu, insana neler yapabileceğini gösteren muazzam bir deneyim!
Malta’da göçmen olmakla ilgili değişik konulardaki nacizane deneyimlerimiz ise arkası yarın tadında burada bizi buluşturmaya devam edebilir dilerseniz..
Sevgiyle ve meraklı kalın ?
Canım arkadaşım , yayınlanan bu ilk yazının , bundan sonrakilerin güzel bir başlangıcı olması dileğiyle , tebrik ediyorum ?
Şekerim, ben de senin o her şeyl güzel gören yüreğiinden öpüyorum. ❤️