Dün akşam, Malta Uluslararası Sanat Festivali içerisinde yer alan ve MCAST ve Malta Sanat Konseyi tarafından desteklenen; yazar ve şair Immanuel Mifsud tarafından ve Theatre Anon işbirliğiyle kaleme alınan Dik Is-Siġra f’Nofs ta’ Triq adlı tiyatro oyunu izlemeye gittim.
MCAST Paola kampüsünde ilk kez sahneye çıkan bu oyunun, yüzde 90’ının geri dönüştürülmüş setler ve kostümlerle hazırlanıp çevreye duyarlı bir şekilde performe edildiğini öğrenince içimde ayrı bir heyecan uyandı.
Açık alanda oynanan oyun Maltaca; ve ben Maltaca bilmiyorum! Buna rağmen baştan sona hayranlıkla izledim. Sahne performanslarıyla, aydınlatma ve orkestrasıyla, kostüm ve dekorlarıyla adeta görsel ve işitsel bir şölen sundular. Öyle keyif aldım ve büyülendim ki; izlerken coşku ve keyiften gözlerimin dolduğu anlar oldu.
Oyunun hikayesi müzik, şarkı ve danslarla harmanlanarak güçlendirilmiş ve duygusal anlatım zenginleşmişti. Dillerini hiç bilmediğim halde bazı oyunun esprili bölümlerinde tüm seyirciyle birlikte ben de kahkahayı patlattım ve hüzünlü anlarda kalbime anlam veremediğim bir şekilde bir şeylerin dokunduğunu hissettim.
Maltaca’yı sert ve agresif bir dil olarak bulurdum bu oyunu izleyene kadar. Oyuncuların ses tonları ve şiirsel üslupla konuşmaları kulağıma çok hoş geldi dün akşam.
Büyük bir prodüksiyon ve ciddi bir emek verildiği her halinden belli. Profesyonel bir orkestrayla, geniş bir müzikal repertuvarla; müzik, şarkı, dans ve sahne gösterileri enerji ve görsel cazibe katarak hikayeyi destekliyor.
Büyük bir alana dört sahne kurmuşlar. Oyun öyle zengin bir şekilde kurgulanmış ki, hem gezici tiyatro, hem revü hem de müzikal iç içeydi ve muazzam bir enerji vardı.
İlk sahnede yaratıcı kostümleriyle dans, müzik, şarkılar eşliğinde başlayıp ikinci sahneye geçtiler. Tabii oyun burada durmuyor. Oyuncular sahneler arasında yürürken onlarca seyirci de onların ardından gidiyor. İkinci sahne ana sahneydi. Yolun ortasındaki ağaç tam da orada kurulmuştu. Oyunun büyük bir bölümü burada performe edildi. Sonra oyuna ara verilmeden üçüncü sahneye geçildi, oyuncular yürüyerek performanslarını sergilerken tüm seyirciler de onları takip etti. Ve dördüncü sahneye gittik buradan. Sonra tekrar ikinci ana sahneye geçtik ve oyun burada sonlandı.
Dakikalarca ayakta alkışladık emek verenleri…
Enerjik, renkli, hızlı, enerjik bir atmosferdi. Oyun ve oyuncular dinamik ve etkileyiciydi. İlk defa bu tarzda izlediğim oyunla benzersiz bir deneyim yaşadım.
Oyun, herkesin herkesi tanıdığı ve herkesin neredeyse her şeyi bilip, bir o kadar da bilmediği belirli bir sokağın hikayesini konu alıyor. İlerlemenin baskıları ve asılsız vaatleri, bu uzun ve dolambaçlı yolun ortasında taçlandıran heybetli ağaca ağır bir yük bindiriyor. Söylentiye göre yaşlı bir ağaç, yoldan çok önce oradaydı. Ağaç bir rahatsızlık halini mi alıyor? Herkes çok mu üzülüyor ya da öyle mi duyuluyor? Hem gerçek hem de mecazi, büyülü gerçekçilikle dolup taşan bir öykü anlatılıyor. Fantastik karakterler ve 20’den fazla oyuncu kadrosuyla dolu bu gösteri, büyülü görseller, akrobasi, unutulmaz şarkılar ve gerçekten eşsiz bir deneyim vaat eden bir duygu yüklü bir tiyatro oyunu.
Dik Is-Siġra f’Nofs ta’ Triq; bu akşam, yarın ve Pazar akşamı da sahne almaya devam edecek. Belki Pazar akşamı yine giderim kalbimin bir yerlerine dokunmayı başarmış dilini bilmediğim bu şahane oyunu izlemeye. Ha bir de; benim için Maltaca öğrenmenin vakti çoktan geldi sanırım.